İNŞAAT DÜNYASI DERGİSİ Mart-Nisan 2024 sayısında “Özel Dosya” bölümünde “Deprem Performansı Yüksek Yapılar ve Güçlendirme Teknikleri” konusunu masaya yatırdı. Dosya çerçevesinde sorularımızı yanıtlayan GAD Mimarlık Kurucu Mimar Gökhan Avcıoğlu, “GAD Mimarlık, şehircilik ve kentsel tasarım ilkelerini gözeterek yeni yerleşim yerlerinin planlamasında ve yeni yapılacak tüm yapılarda yapı/deprem mühendisliği kurallarına göre titizlikle inşa etme sürecinde yer almak ister” dedi.
Milyonlarca yıllık evrimsel süreçte, canlılar barınma ihtiyacını karşılamak ve yaşamsal faaliyetlerini sürdürmek için kapalı mekanlar inşa ettiler. Zaman, iklim, yeryüzü şekilleri, kullanım amacı ve ihtiyaç gibi parametreler doğrultusunda bu mekanlar adaptif bir karakter kazandı. Kullanıcı açısından sürdürülebilir ve güvenli mekanlar oluşturmak, barınma ihtiyacının temelini oluşturur. Bu ihtiyacın ihtiyatlı, planlı ve doğru şekilde karşılanması zaruridir.
TARİHTEN ÇIKARIMLAR
Anadolu, 12 bin yılı aşkın bir süredir birçok medeniyete ev sahipliği yapmış önemli bir bölgedir. Bu zengin tarihi miras, bölgenin verimli toprakları ve elverişli iklimi gibi çeşitli faktörlere dayanmaktadır. Ancak, Anadolu’nun jeolojik yapısı da bu tarihi zenginliği şekillendirmede hayati bir rol oynamıştır. Aktif bir fay hattı üzerinde bulunan Anadolu, sık sık depremlere maruz kalan bir bölgedir. Bu doğal afetler zaman içinde birçok medeniyeti yok etmiş ve medeniyetler arasında sürekliliği engellemiştir. Bölgenin afet eğilimi, tarihsel kayıtlardan açıkça görülebilmektedir.
Ne yazık ki, bu bilgiler bölgenin yerleşim ve şehirleşme politikalarında yeterince dikkate alınmamıştır. Bu durum, tarih boyunca birçok yıkıcı depremin yaşanmasına neden olmuştur. Ancak, her felaketin ardından yeni bir başlangıç da gelmiştir. Depremler sonrasında yeni şehirler inşa edilmiş ve yeni medeniyetler kurulmuştur. Bu süreç, Anadolu’nun sürekli bir değişim ve dönüşüm içinde olduğunu göstermektedir.
Anadolu’nun depremsel geçmişi, bölgenin tarihi, kültürel ve sosyal yapısını derinden etkilemiştir. Depremler yıkıcı olabilir, ancak aynı zamanda yeni fırsatlar da sunar. Bu nedenle, Anadolu’da medeniyetin gelişimi depremlerden bağımsız olarak düşünülemez. Geçmişten ders alarak, afet riskine karşı dirençli şehirler inşa etmek ve bölgenin tarihi ile uyumlu bir yerleşim planı oluşturmak kritik önem taşımaktadır. Bu yaklaşımla, gelecekteki afetlerin etkileri en aza indirilebilir ve bölgenin sürdürülebilir bir kalkınma sürecine girmesi sağlanabilir.
KONUT VE İNŞAAT SEKTÖRÜNÜN ÖNEMİ
Bu noktada konut ve inşaat sektörü, tüm ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de lokomotif sektörlerden biri olarak öne çıkar. Artan nüfus, değişen demografik yapı, kent içi-dışı göçler, yapı, yönetmelik ve imar mevzuatlarındaki esneklikler bina yapım süreçlerine olumsuz etkiler yaratarak, kapalı mekanların niteliksizleşmesine yol açmıştır.
DEPREM RİSKİ VE NİTELİKLİ MEKANLARIN ÖNEMİ
2004 yılı Yapı Denetimi Komisyonu raporuna göre Türkiye’nin coğrafi yapısının %93’ünün, nüfusunun ise %98’inin deprem riski taşıyan bölgelerde yaşadığı göz önüne alındığında, nitelik ve nicelik bakımından yetersiz mekanların varlığı büyük riskler oluşturmaktadır. Tektonik konumu itibariyle yıkıcı etkilere yol açabilen büyük magnitüdlü depremler üretebilen fay hatlarına sahip Anadolu coğrafyası, özellikle geçmiş yüzyıllarda Kuzey Anadolu ve Doğu Anadolu Fay Hattında gerçekleşen depremlerle sarsılmış ve ciddi can kayıplarına maruz kalmıştır. Marmara ve Ege Bölgeleri de yüksek magnitüdlü depremler yaratabilen fay hatlarına sahiptir. Bu nedenle, bu geniş coğrafyanın hemen hemen her noktasında deprem dirençli bina inşası ve mekan kurgusu oluşturmak, en öncelikli mimarlık ve inşaat niteliklerinden biridir.
DEPREM DİRENÇLİ YAPILARIN ÖNEMİ
Mevcut yapı stokunu göz ardı ederek, yeni bir yaşam alanı oluşturabilmek ve aileler için yüksek yaşam kalitesine sahip, çevre dostu yerleşim alanları inşa etmek mümkündür. Türkiye’nin 800.000 km²’lik geniş alanı göz önüne alındığında, 3 veya 4 kişilik, toplamda 90 milyon nüfusa sahip 30 milyon aileyi düşünelim. Her aileye 1 dönüm arazi ve 125 m²’lik bir ev inşa edersek, geriye her aile için 875 m² ekilebilir alan kalır. Bu, her biri 30.000 km² olan evler, yardımcı binalar (okullar, fabrikalar vb.), yollar ve demiryolları gibi altyapılar için toplam 120.000 km² kullanılacağı anlamına gelir. Böylece kalan 680.000 km² veya 700.000 km²’lik alan, dağlar, nehirler, göller, doğal sit alanları ve ormanlar gibi doğal habitatlar için korunabilir.
Mevcut şehirlerin yeniden düzenlenmesine gerek olmadan, daha elverişli ve çağdaş altyapısı olan yeni yerlerin kullanılması önerilir. Seçkin, tarihi ve anılarla dolu mevcut binalar, sokaklar ve mahalleler ise daraltılarak korunabilir. Yeni yerleşimler, tüm ihtiyaçlara 15 dakika yürüme mesafesinde ulaşılabilen, 2 veya 3 km çapında bir çember içerisinde planlanmalıdır. Bu çemberin içindeki alanlar, meydanlar, okullar, küçük çarşılar, pazar yerleri, kafeler ve yerel yönetim birimlerini içerecek şekilde düzenlenmelidir.
Mevcut durumu değerlendirdiğimizde, tektonik ve sismolojik açıdan kırılma ve deprem üretme potansiyeli olan diri fayın varlığı, o bölgede deprem tehlikesinin her zaman mevcut olduğunu gösterir. Bu da bina yapım pratiğinde en önemli parametrenin binanın mukavemeti olduğunu vurgular. Türkiye’de toplam yapı stokunun 24 milyona ulaştığı düşünüldüğünde, bu yapıların depreme karşı mukavemeti, sürdürülebilirliği, kantitatif ve kalitatif değerleri büyük önem taşır.
Parsellerde inşa edilecek binalar, deprem riski göz önünde bulundurularak tasarlanmalıdır. Yapılar, bölgedeki kat yüksekliği rejimine göre bina yüksekliğinin yarısı kadar çekilerek inşa edilmelidir. Beş kata kadar olan yapılar için yapı izolatörü zorunluluğu bulunmasa da açık veya kapalı çıkma yapılmamalıdır. Eğer çıkma yapılacaksa, mutlaka izolatör veya diğer depreme dayanıklı bina teknolojileri kullanılmalıdır. Yapıların taşıyıcı sistemi uyarınca, kiriş kalınlığı dış tarafta 50 cm kadar taşıma yapabilir ve bu kısım güneş kırıcı veya balkon olarak değerlendirilebilir.
Kat yüksekliği rejiminden bağımsız olarak, zemin katlarda herhangi bir fonksiyon için 4 metreden fazla bir yükseklik tasarlanacak ise, zemin kat taşıyıcı sistemi bağ kirişler ile güçlendirilmelidir. Teknik alan gereksinimlerini de karşılamak amacıyla 1 bodrum kat yapılması teşvik edilmektedir. Bölge zemin değerleri deprem esnasında olası sıvılaşma ön görüyorsa, en az 1 bodrum kat yapılması şarttır.
SORUMLULAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Bu noktada yerel yönetimlere, yapı denetim firmalarına, inşaat mühendislerine, mimarlara, şehir plancılarına, sivil toplum kuruluşlarına, akademiye, idari yönetimlere, devlet kurum ve kuruluşlarına büyük görev düşmektedir. Bu sorunun çözümü ancak topyekûn bir sistematik ve iş birliği ile mümkündür. Başka yönetim şekilleri, miras ve seçim sistemi üzerine de düşüncelerim var fakat yazımızın konusu değil.
MEVCUT MEVZUATLARIN YETERSİZLİĞİ
Türkiye’de 1940, 1944, 1949, 1953, 1961, 1968, 1975, 1998, 2007, 2018 ve son olarak 1 Mart 2019 olmak üzere Afet ve Deprem Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında onlarca Yönetmelik yürürlüğe girip revize edilmiş olsa da bu mevzuatların hiçbiri ne yazık ki binaların deprem performanslarını ve dirençliliğini artıramamıştır.
Yaklaşık yirmi yıllık “kentsel dönüşüm” uygulaması da depreme dayanıksız yapı stoğunu dönüştürmediği gibi, yeni ürettiği yapıların depreme dayanıklılığını da sağlayamamıştır. Üstelik yapı yüksekliklerinin artışı planlama ölçeğinde katliam niteliğinde kararlarla artırılmıştır.
GAD’IN ÇALIŞMALARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
GAD olarak bizler, mimarlık ve mühendislik ölçeğinde deprem dirençli yapılar ve kentsel yaşam alanları inşa etmek hususunda özellikle son yıllarda gelişen teknolojinin de kazandırdığı yenilikçi çözümlerle ciddi projelendirmeler yapmıştır. Bundan sonraki süreçte de GAD, şehircilik ve kentsel tasarım ilkelerini gözeterek yeni yerleşim yerlerinin planlamasında ve yeni yapılacak tüm yapılarda yapı/deprem mühendisliği kurallarına göre titizlikle inşa etme sürecinde yer almak ister.
Depreme dayanıklı yapılar hususunda GAD’ın bazı projeleri strüktürel ifade de ciddi ve önemli temsilciler barındırır. Yalova Elyaf, Aksoy-Technical, Esma Sultan, Borusan Müzik & Sanat Evi, Divan Kuruçeşme, Balık Pazarı, Susona Lobby – Restoran, Tuz Ambarı çelik strüktürel ifade türünde deprem mukavemeti güçlü olanlardan bazılarıdır. Çıplak beton kullanımında Kadıköy Park Tuvalet, Kuum Lobby – Restoran, GAD Park office yine depreme dirençlilik konusunda ileri örneklerden sayılabilir.