İnşaat Dünyası Dergisi yılın son sayısı Kasım-Aralık 2023 sayısında “Kurumsal İletişim” bölümünde sözü Gazeteci-Yazar-İletişimci Ilgaz Gürsoy’a verdi. Ilgaz Gürsoy dergimiz için kaleme aldığı “Sürdürülebilir Dönüşümün Kaynağı: Önce İnsan” başlıklı makalesinde, “Sürdürülebilir dönüşümü sağlamamız için topyekün toplumdaki farkındalığı arttırmalıyız. Bu dönüşüm gün sonunda tüketicilerin talepleriyle şekilleniyor” vurgusu yaptı.
Kurumlar, son yıllarda özellikle sürdürülebilir bir dünya için kurumsal iletişim ve kurumsal sosyal sorumluluk faaliyetlerini artırıyorlar. Bu projelerin etkili olabilmesi, ancak “insana dokunması” ile mümkün. Topyekün dönüşüm için ortaya konulan projelerin bireyi ve toplumu içine alması daha kolay benimsenip, yaygınlaşmasına olanak sağlıyor. Kurumsal anlamda fark yaratmak istiyorsak, bu ancak çalışanların verilen mesajları ve projeleri içselleştirmesiyle mümkün olabilir.
Ben de uzun yıllardır toplumsal fayda ve sürdürülebilirlik üzerine çalışan bir gazeteci, iletişimci olarak bu dönüşümü yakinen takip ediyorum. Gerek sahada hazırladığım televizyon programlarıyla gerekse katıldığım projelerle dönüşümün bir parçası olduğumu düşünüyorum. Aslında her birimiz iklim krizine karşı bu dönüşümün bir parçası olabiliriz, olmalıyız da zaten. Etki alanımız büyüdükçe, sürdürülebilir dönüşüm de hız kazanacaktır.
TÜKETİCİYE KARŞI SAMİMİ VE ŞEFFAF OLMAK ÇOK KIYMETLİ
Sürdürülebilirliğin gerçek anlamda bir kurum kültürü olarak benimsenmesi için, kurumsal olarak da içselleştirilmesi lazım. Bu manada tüketiciye karşı samimi ve şeffaf olmak çok kıymetli.
Sürdürülebilir dönüşümü sağlamamız için topyekün toplumdaki farkındalığı arttırmalıyız. Bu dönüşüm gün sonunda tüketicilerin talepleriyle şekilleniyor. Kurumların ortak geleceğimize daha fazla katkı sağlayabilmesi için öncelikle çalışanlarını da bu dönüşümün bir parçası yapması gerekiyor. Ne güzel ki Türkiye’de kurumsal sosyal sorumluluk projeleriyle çalışanlarını bu dönüşüme ve fayda iklimine dahil eden birçok marka var. Ve artık KSS projeleri markaların da vazgeçilmezi olmaya başladı. Bu projelere dahil olmak çalışanlara da iyi geliyor. Zira bir iyilik hareketinin parçası olmak, bireyselden öte grup olarak fayda sağlamak, çalışanların kuruma bağlılığı ve motivasyonlarını da artırıyor. Bu da markanın kurum kimliğini güçlendiriyor. Gün sonunda, çalışanların ailelerine, topluma ve hepimize katkı sağlanıyor.
DÜNYAMIZIN GELECEĞİ: SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK, DİJİTALLEŞME VE KAPSAYICI BÜYÜMEDE
Dünyamızın geleceğini sürdürülebilirlik, dijitalleşme ve kapsayıcı büyümede görüyorum. Yeşil ve dijital dönüşüm olmazsa olmazımız. Ve bu dönüşümün kıymetlisi, tüm toplumu kucaklayarak, kadın erkek elbirliğiyle, bir insanı diğerinin arkasında bırakmadan Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları doğrultusunda gerçekleşmesi. Almanların Endüstri 4.0’ından sonra Japonlar Toplum 5.0 kavramını geliştirdi. Japonya’nın bu vizyonu, ekonomik ve toplumsal entegrasyona odaklanan bir strateji. Toplum 5.0, insanların yaşam kalitesini artırmayı, çevresel sürdürülebilirliği desteklemeyi ve toplumun genel refahını artırmayı amaçlıyor. Bu kavram birey ve toplumu merkeze alıyor.
BUGÜNÜ YÖNETEBİLMEK İÇİN GELECEĞİ ÖNGÖRMEK GEREKİYOR
Artık dünyamızın geldiği noktada sanayi toplumunun 7/24 çalışan bireyleri; yerini bambaşka bir değer ve çalışma disiplinine bırakıyor. Günümüzde çalışanlar, kendine ve ailesine, çevresine vakit ayırmak istiyor. Daha fazla sosyal sorumluluk bilinciyle hareket ediyor ve tüm bunları yaparken kaliteli, nitelikli vakit geçirmek istiyor. Bunun için de esnek çalışma saatlerine ihtiyaç duyuyor. Tüm bu dönüşüme adapte olabilen birey ve kurumlar bugünü geleceğe taşıyacak. Aslında bugünü yönetebilmemiz için geleceği öngörmemiz gerekiyor. Çok hızlı bir değişim var. Gün sonunda Charles Darwin’in bir sözü çok güzel özetliyor: “Ne en güçlü tür hayatta kalır, ne de en zeki olan. Değişime en çok adapte olabilen ayakta kalır.” Ve bu değişim sürecinde şiarımız önce insan olmalı.
“YARIN” DİYECEK VAKTİMİZ YOK. İKLİM KRİZİNİN ACİLİYETİ BUGÜNDEN HAREKETE GEÇMEMİZİ ZARURİ KILIYOR
İklim kriziyle mücadele için düşük karbonlu ekonomiye geçmek zorundayız. Bu dönüşüm sürecinde “Avrupa Yeşil Mutabakatı” önemli bir yol haritası. Mutabakat, 2050 yılına kadar Avrupa’yı iklim nötr hale getirmeyi amaçlayan bir dizi dönüştürücü politikayı kapsıyor. Tabi bu dönüşüme ülkelerin hızlı adapte olabilmesi çok önemli.
Bu süreçte iş dünyasından, sivil topluma, akademisyenlere, yerel yönetimlerden hükümetlere ve tabi birey olarak bizlere çok büyük görev düşüyor. Hepimizin katkısı çok kıymetli. Her geçen gün yapabileceklerimiz için zaman daralıyor. Ve artık “yarın” diyecek vaktimiz yok. İklim krizinin aciliyeti bugünden harekete geçmemizi zaruri kılıyor.
ORTAK ÇABA DAHA AZ KARBON EMİSYONU DAHA YAŞANABİLİR BİR DÜNYA OLMALI
Artık aktif olmak çok kıymetli. Amacımız söylemin eyleme dönüşmesi, hepimizin hayatına, ortak geleceğimize pozitif katkı sağlayabilmek olmalı. Sürdürülebilir bir geleceğe doğru hep birlikte yol almak en kıymetlisi. Ortak çabamız, daha az karbon emisyonu, daha yaşanabilir bir dünya için. İşte bu noktada, “yeni ekonomi” önem kazanıyor. Halen pazarlama iletişimi ve halkla ilişkiler alanında yüksek lisans tezimi yazıyorum. Tezimde, Sürdürülebilirliğin Markaların İş Yapış Modellerindeki Dönüşüme Etkisi’ni inceliyorum. Görüyorum ki, sürdürülebilir kalkınma ve toplumsal fayda artık iş yapış modellerinin merkezinde. Artık markalar da bu bilinçle hareket ediyor. Aslında şirketlerin evrimi de bu noktaya doğru gidiyor. Günümüzde, sürdürülebilirlik yaklaşımı ile şirketlerin ana stratejilerinin entegre edildiğini görüyoruz. Bu noktada her paydaşın refahına odaklı, kapsayıcı büyümenin sağlanması önem arz ediyor.
SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR DÜNYA İÇİN PARLAK FİKİRLER VE BÜYÜK ETKİLER
Bir TV habercisi olarak yıllardır sahadaki izlenimlerimden yola çıkarak hazırladığım ‘Ortak Gelecek’ adlı kitabımda “Sürdürülebilir Bir Dünya İçin Parlak Fikirler, Büyük Etkiler” i okuyuculara aktarmaya çalıştım. Kitabımdan bir alıntı yaparak tamamlamak isterim. “Bir insan, bir girişimci dünyayı değiştirebilir. Etki alanımız sonsuz. Sadece çok istemek, amaç edinmek, odaklanmak ve başlamak. İyi niyet ve emekle yapılan her iş eğer fark yaratıyorsa mutlaka karşılığını bulacaktır. Geldiğimiz noktada dünyamızın bize çok ihtiyacı var. Milyonlarca yıldır o bizi besledi. Bu kez onun hayata tutunması için bizim harekete geçmemiz şart. Nasıl ki iklim krizine neden olduysak çözüm noktasında da yine biz varız. Sorumluluk almak zorundayız. Dünyada kaynaklar azalıyor. Sürdürülebilir kılmak ve hayatlarımızda fark yaratmak bizim elimizde. Çabamız, yarınlarımızı inşa etmek için çıkılan bu yolda, sürdürülebilir bir gelecek sağlamak için. Bir kişiden başlayarak yaptıklarımız kelebek etkisiyle milyonlara ulaşabiliyor. Kendi gücümüzü bilmek ve yarattığımız faydayı ortak geleceğimiz için kullanabilmek; ihtiyacımız olan bu.”