İnşaat Dünyası Dergisi Temmuz-Ağustos 2024 sayısında “Özel Dosya” bölümünde “İklimlendirmede Retrofit ve Yeni Teknolojiler” konusunu işledi. Aldağ A.Ş.’nin Türkiye’de bir “ilk” olan “Aldağ Akademik Kurulu” başkanlığını Prof. Dr. Birol Kılkış üstlendi. Aldağ Akademik Kurulu’nun yol haritasını çizen Prof. Dr. Birol Kılkış, iklimlendirme sektöründe Ar-Ge ve Ür-Ge farkının yeterince iyi anlaşılamadığına dikkat çekti. Kılkış, “Aldağ ile güzel bir yola çıktık, başarabilirsek gerçekten özellikle Türkiye açısından çok güzel bir Ar-Ge modeli sunabilmeyi hedefliyoruz” dedi.
Türkiye iklimlendirme, klima sektöründe Ar-Ge, güçlü bir alt yapıya sahip değil, kavram olarak da iyi algılanmadığını düşünüyorum. Ar-Ge ve Ür-Ge kapsam ve kavram olarak birbirine karıştırılabiliyor. Araştırma ve geliştirme, süreklilik arz eden bir süreç. Yani Ar-Ge’nin gerçek anlamda sonu yok. Ür-Ge için bir hedef vardır, tatmin olunduğunda o Ür-Ge projesi kapatılır. Ar-Ge’de sürekli olarak yenilik üzerine yenilik geliştirilmesi, ilerleme kaydedilmesi lazım. Ar-Ge, Ür-Ge’yi de kapsamakla birlikte Ar-Ge’nin boyutları çok geniştir.
Ar-Ge yeni bir fikirden, yeni bir buluştan başlar ve bunun bir ürüne dönüşmesine, üretime kadar olan noktalara adım adım gelinir. Araştırma yapılır, her geliştirmenin bir geri beslemesi olur. Bu geri bildirimden yola çıkılarak yeniden araştırılır, bir önceki adımın çıktısı, bir sonraki adımın girdisi olarak kullanılır, iteratif bir döngü söz konusudur. Bu gelgitlerle bir sonuca ulaşılır. Tasarım biter, üretim geliştirme, prototip geliştirme yapılır, ama bu bir son sayılmaz, çünkü geliştirdiğiniz ürünün pürüz noktaları, eksik veya fazla yerleri mutlaka olacaktır ve bu noktadaki geri bildirimler tekrar Ar-Ge’ye gelir.
KLİMA SEKTÖRÜNDE 100 YILDIR TEKNOLOJİK DEVRİM YAŞANMADI
Sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada son yüzyıl veya 100 yılı da aşkın bir süredir kendini gerçek anlamda yenileyemeyen nadir sektörlerden bir tanesi klima sektörüdür. Gaz sıkıştırmalı soğutma çevrimi, bu uzun süre zarfında Ür-Ge adımları ile ilerledi, teknolojik devrim diyebileceğimiz bir gelişme yaşanmadı.
Tabii ki psikrometrik diyagramı, olmazsa olmaz parametreleri değiştirmekten bahsetmiyorum. Ancak daha iklim krizi ile mücadeleye destek olacak, çevreci, yenilikçi ve tutarlı bir uygulama zincirini oluşturmamız lazım.
Maalesef bu hassasiyet genellikle gözetilmiyor. Mesela nem almak için ne yapıyoruz? Havayı çiy noktasına kadar soğutuyoruz. Nemi yoğuşturuyoruz, sonra çok soğuk olduğundan konforu sağlamak için yeniden ısıtıyor, konfor sıcaklığına getiriyoruz. Ondan sonra üfleme yapıyoruz. Burada büyük bir enerji kaybı var. Biz bu nemi başka türlü alamaz mıydık? 100-120 yıldır bunun Ar-Ge’si yapılamaz mıydı? Bugün için mutlaka yapılan bazı çalışmalarımız var. Ancak bu tür örnekleri çoğaltmak mümkün.
İKLİMLENDİRME SEKTÖRÜ AR-GE’SİNDE ENERJİ KALİTESİ KAVRAMINI GÖZETMEK GEREKİYOR
İklimlendirme sektörü Ar-Ge’sinde sadece enerji tasarrufu ve verimliliği değil, enerjinin her zaman yüksek kalitede, uygun yerde, uygun zamanda ve en uygun şekilde kullanımını hedeflemek gerekiyor. Örnek verirsek; doğalgazın katma değer potansiyeli çok yüksektir. Doğalgazla biz sadece bir kazanda ısıtma yaparsak
enerjiyi en iyi şekilde değerlendirmemiş oluruz. Aynı doğalgazla bir kojenerasyon, ısı ve güç sisteminde elektrik üretirdik ki kalitesi çok yüksek olurdu.
Sanayi uygulamalarında buhar üretimi, kızgın su üretimindeki atık ısıyla ısıtmamızı yapabiliriz. Hatta absorsiyonu sistemlerle, atık ısıyla soğutma bile yapabiliriz. Önemli olan “fayda”ya odaklanmak. Bu noktada Ar-Ge’yi doğru yorumlamamız ve Ar-Ge’den beklentilerimizin ne olduğunu sağlıklı belirlememiz gerekiyor.
COP HER ŞEY DEĞİL
Şu anda standart gaz sıkıştırmalı soğutma çevriminin dışında farklı teknolojiler, farklı teknikler üzerinde çalışmalar ve uygulamalar mevcut. Ancak konuya sadece ekonomi gözlüğüyle bakıldığı zaman, yatırımın geri dönüş süreleri ilk planda yer aldığında bu tür teknoloji geliştirme yatırımları pek yapılmıyor. Ayrıca bu tür teknolojilere sahip ürünlerin satın alma maliyetleri de cazip gelmiyor.
Yatırım maliyetleri olarak baktığınız zaman yüzde onluk bir maliyet artışı bile insanlara caydırıcı geliyor. Halbuki yüzde onluk farkı en çok 2 senede sağlanan tasarrufla geri kazanmak mümkün. Daha da önemlisi, bu yatırımla çevreyi korumak, karbondioksit salımlarını büyük ölçüde azaltmak da mümkün olacak. Örneğin işte bu gaz sıkıştırmalı sistemler yerine atık ısınız varsa 55-60 dereceye kadar düşük bir atık ısıdan bile absorpsiyonlu sistemlerle soğutma yapmak, hatta sıcak su elde etmek mümkün.
Doğalgazı yakmanız gerekmiyor, kullanılabilecek atık ısı da yoksa güneş enerji destekli sistemler düşünülebilir. Gerekiyorsa çok az miktarda doğalgazla sıcaklığı biraz artırıp, bir optimum noktası yakalanarak enerjinin en akıllı biçimde kullanılacağı bir çözümü üretebilirsiniz. Bu tür sistemler var, kullanılıyor da ancak maalesef Türkiye’de yerli ve milli üretim açısından bu konuda yeterince atılgan değiliz.
Oysa bu doğrultuda yerli ürünler geliştirebilmemiz hiç de zor değil. Tabii ki yatırım gerekiyor, yatırımın geri dönüş süresini mantıklı bir seviyeye getirmek gerekiyor ki bunlar da mümkün. Ama çoğu firmalarımız bu tip ağır ve Ar-Ge gerektiren konulara sıcak bakmıyor. Aslında kendilerince haklılık payları var. Çünkü bugün firmalar ekonomik açıdan güçlüklerle karşı karşıya ve var kalabilme mücadelesi veriyor. Bunun için bu tür yatırımların önünü açabilmek için devlet desteği gerekiyor. Bir takım destekler olmakla birlikte yeterli görülmüyor.
ALDAĞl A.Ş. ÇATISI ALTINDA BİR AKADEMİK KURUL OLUŞTURULDU
Aldağ A.Ş.’nin Akademik Kurul oluşturma fikri, bence çok olumlu bir yaklaşım. Bu girişim, bahsettiğim eksiklikleri tamamen giderecek bir çözüm gibi görünüyor. Olması gereken gerçek bir Ar-Ge yaklaşımı için atılmış çok doğru bir adım.
Çünkü Ar-Ge’de akademik bir ağırlığın olması lazım. Akademik bir gözlükle bakmak gerekiyor. Bugünü veya sadece bir gün sonrasını düşünerek biraz daha verimli, biraz daha ekonomik bir ürünün Ür-Ge’sini yapıp daha çok satabilmeyi hedeflediğinizde akademik boyutu kaçırmış olursunuz ve bunun Ar-Ge ile bir ilgisi olmaz.
Üniversite ve sanayi işbirliği ile kastedilen budur. Salt akademik bir çalışma da ancak bir yere kadar varabilir. Tamamen akademik bir çalışma, bir makalede bitebilir, bir makalenin ötesinde bir sunum yapılır ve tamamlanır. Ama bunun Ür-Ge tarafını da düşünerek sanayiyle birlikte projelendirip üreterek yaygın bir şekilde sektöre tanıtılması ve sunulması sürdürülebilir gelecek açısından doğrudan faydaya dönüşür.
Yani sanayi ve akademik yaklaşım bir araya gelmeli ve Aldağ da bunu yapmaya çalışıyor. Bu teklif bana geldiğinde memnuniyetle karşıladım ve Ar-Ge boyutunun bir rol modeli olarak Türkiye’ye yansıyabileceğini düşündüğüm için de bu oluşuma dahil olmaya karar verdim.
Örneğin ısı pompalarının ısıtma veya soğutma tesiri katsayılarını, COP’lerini 10’a ne kadar yaklaştırabiliriz, bunun için neler yapabiliriz? Çevreci olarak karbondioksit salımlarını neredeyse sıfıra nasıl indirebiliriz gibi yenilikçi ve buluşları tetikleyici araştırmaların yapılacağı dinamik bir ortam yaratmaya çalışıyoruz. Bir “think tank” grubu oluşturmak istiyoruz. Aslında Ar-Ge tam da budur.
Tabii ki örnek bir projeyle başlamak ve bu projenin bütün aşamalarını, bütün basamaklarını önceden planlayıp bazı ulusal ve uluslararası destekleri de arkamıza alarak başlamak istiyoruz. Başlangıç projemizi ve cevaplanması gereken sorularımızı belirledik. Bütün bu sorular dizisinin akademisyen, sanayici ve teknik insanlarla birlikte çözerek en mükemmele yaklaşmaya çalışacağız.
ENERJİNİN KALİTESİNE UYGUN KULLANIM ÇOK ÖNEMLİ
Bir ısı pompası elektrikle çalışır. Elektriğin katma değer potansiyeli çok yüksektir. 1 kW saat elektrik tüketip 5-6 kW ısı elde ettiğinizde COP açısından bu çok cazip geliyor. Oysaki bunun başka bir yönü var. Madalyonun diğer tarafı diyor ki; ama sen çok kaliteli bir kaynak olan elektriği tükettin. Evet, beşte, altıda bir verim aldın gibi görünüyor ama elde ettiğin kalite o 5 katı karşılamıyor. Sizin bu tesir katsayısının en az 7, 8 hatta 10 olması lazım. Aksi takdirde termodinamiğin birinci yasasına göre çok yüksek bir skor elde etmiş gibi görünüyorsunuz ama aslında çevreyi yeterince korumamış oluyorsunuz.
Çünkü ürününüzün COP’si 4-5 kadarsa elektrik tüketiminiz ürettiğiniz ısı ve soğuk enerjinin değerini karşılamıyor, arada kalite farkı, katma değer farkı kalıyor ki onun da geri dönüşü yok. O zaman o kalite farkı da belki fosil yakıt tüketerek telafi ediliyor, yani yine bir karbondioksit salımına yol açıyorsunuz. Çünkü siz elektriği doğru ve çok akılcı kullanmadınız.
Elektriğin kalitesini karşılaması için işte cihazın COP’sinin daha da yükselmesi lazım. Bu noktada Ar-Ge başlıyor. Aldağ ile güzel bir yola çıktık, başarabilirsek gerçekten özellikle Türkiye açısından çok güzel bir Ar-Ge modeli sunabilmeyi hedefliyoruz.
PATENT ALMAK, MUTLAKA FAYDA ÜRETMEK ANLAMINA GELMEZ
Buluş yapmakla patent almak Ar-Ge’nin tam anlamını karşılamıyor. Çünkü buluş bir fikirdir. Cazip görünse de tam geliştirilememiştir. Hatta bir prototip yapılmıştır veya bir faydalı model geliştirilmiştir. Buna patent alırsınız, ama bu demek mükemmel bir sistem geliştirdiğiniz anlamına gelmez. Alınan patentler ne kadar işe yarıyor? Patent almak tek başına bir hedef değildir, gerçekten çevreyi korumak, dünyanın küresel ısınmasına karşı olumlu katkılar koymak amacıyla işe başlamak lazım. Bu amaçla başlamak, amacı hedeflemek, amacın kapsamını çok iyi çizmek, başlangıç noktası önemlidir. Bunu yaptığınız takdirde gerisi gelir.