Selçuk Avcı: Güçlü kentler, sürdürülebilir gelecek: Deprem ve kentsel dönüşümde holistik yaklaşım

İnşaat Dünyası Dergisi Mart-Nisan 2025 sayısında “Yapısal Güçlendirme, Deprem ve Kentsel Dönüşüm” özel dosyasında Avcı Architects Kurucusu Selçuk Avcı’yı ağırladı. Avcı, “Gerçek anlamda ileri görüşlü bir dönüşüm modeli, bulunduğu yere saygı duymalı, toplumsal dinamiklere cevap verebilmeli ve sürdürülebilir mimari prensiplerini içermelidir. Aksi takdirde, binalarımızı güçlendirebiliriz ama şehirlerimizin uzun vadeli yaşanabilirliğini kaybetme riskiyle karşı karşıya kalırız” dedi.
Türkiye, tarih boyunca depremlerle şekillenmiş bir ülke. Bu durum, kentleşmenin yalnızca mühendislik hesaplarından ibaret olmadığını, aynı zamanda sosyal, ekonomik ve kültürel bir mesele olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Ancak kentsel dönüşüm hâlâ basit bir denklemle ele alınıyor: Eskiyi yık, yenisini yap. Oysa dayanıklı şehirler inşa etmek, çok katmanlı bir yaklaşımı gerektirir; yapısal güçlendirme, toplumsal katılım ve sürdürülebilirlik bir arada düşünülmelidir.
Bugün mesele sadece depreme dayanıklı binalar inşa etmek değil, sosyal, çevresel ve ekonomik anlamda kalıcı kentler tasarlamaktır. Geleneksel beton ve çelik odaklı yaklaşımlar artık yetersiz. Gerçek anlamda ileri görüşlü bir dönüşüm modeli, bulunduğu yere saygı duymalı, toplumsal dinamiklere cevap verebilmeli ve sürdürülebilir mimari prensiplerini içermelidir. Aksi takdirde, binalarımızı güçlendirebiliriz ama şehirlerimizin uzun vadeli yaşanabilirliğini kaybetme riskiyle karşı karşıya kalırız.

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK PERSPEKTİFİNDEN YAPISAL GÜÇLENDİRME
Yıkıp yeniden yapmak ilk bakışta kolay bir çözüm gibi görünebilir, ancak hem ekonomik hem de çevresel açıdan büyük bir yük getirir. Yıkım süreci, büyük miktarda kaynak tüketimine, karbon salımına ve ciddi finansal kayıplara neden olur. Bunun yerine, mevcut yapıları güçlendirerek ömürlerini uzatmak, çok daha akıllıca ve sürdürülebilir bir yaklaşımdır.
Araştırmalar, yapıların güçlendirilmesi ve yeniden kullanılmasıyla, yeni inşaata kıyasla gömülü karbonun (embodied carbon) ciddi şekilde azaltılabileceğini ortaya koyuyor. Japonya gibi deprem dayanıklılığının ulusal bir öncelik olduğu ülkelerde, karbon fiber takviyeli malzemeler kullanılarak eski binaların modern sismik standartlara uygun hale getirilmesi sağlanıyor.
DEPREME DAYANIKLI MİMARİ İÇİN AHŞAP: DOĞAL BİR MÜTTEFİK

Deprem direnci yüksek mimari için en umut verici malzemelerden biri de ahşap, özellikle çapraz lamine ahşap (CLT) gibi mühendislik ürünleri. Ahşap yapılar yalnızca hafif olmalarıyla değil, aynı zamanda esneklikleri sayesinde de öne çıkıyor. Deprem anında sismik kuvvetleri emerek dağıtabilen ahşap, geleneksel betonarme yapılara göre çok daha az kırılgan bir yapıya sahiptir. Beton, büyük depremler sırasında ani ve yıkıcı bir şekilde kırılabilirken, ahşap bükülerek enerjiyi dağıtır ve çökme riskini minimize eder.
Bu teknoloji, dünya çapında başarıyla uygulanıyor. Norveç’te inşa edilen Mjøstårnet kulesi, dünyanın en yüksek ahşap yapısı olarak tamamlandığında, CLT’nin çelik ve betonla rekabet edebilecek kadar dayanıklı olduğunu kanıtladı. Benzer şekilde, Milwaukee’de yeni tamamlanan Ascent MKE, dünyanın en yüksek ahşap binası olarak, mühendislik ahşabının yalnızca çevre dostu bir alternatif değil, aynı zamanda yapısal olarak güvenilir bir seçenek olduğunu gösterdi. (3)
Japonya ise deprem mühendisliğinde öncü bir ülke olarak, ahşap ve çelikten oluşan hibrit gökdelenler tasarlıyor. Ahşabın esnekliği ile çeliğin çekme dayanımını birleştiren bu yapılar, depreme karşı olağanüstü direnç sağlıyor.
DEPREME DİRENÇLİ KENTLER: SADECE BİNALARDAN İBARET DEĞİL
Depreme dayanıklı bir şehir, yalnızca güçlendirilmiş binalardan ibaret değildir; yollar, altyapı ve kamusal alanlar gibi tüm kentsel bileşenlerin, afetlere karşı uyum içinde çalışabilmesi gerekir. Sismik dayanıklılık, toprağın altında başlar. Doğru zemin analizleri ve risk haritaları oluşturulmadan yapılan inşaatlar, ciddi riskler taşır. Sıvılaşma riski yüksek bölgelerde yalnızca bina temellerini güçlendirmek yeterli değildir; tüm kentsel altyapının yeniden değerlendirilmesi gerekir.
Ağır betonarme yapılar yerine hafif, esnek ve enerji verimli yapı sistemlerinin tercih edilmesi, özellikle deprem bölgelerinde büyük önem taşır. Stockholm Wood City, dünyanın en büyük ahşap kentsel gelişimi olarak planlanırken, daha sürdürülebilir ve dirençli bir kent modeline doğru önemli bir geçişi simgeliyor.
Bununla birlikte, çelik takviyeler, lifli polimer güçlendirmeler ve karbon fiber kompozitler gibi modüler güçlendirme teknikleri hem mevcut binaları hem de yeni yapıların taşıma kapasitesini artırmak için geliştirilmeye devam ediyor. Bu teknolojiler, esnekliği artırırken, deprem sırasında yapısal çökme riskini de minimuma indiriyor.

TOPLUMSAL KATILIM: İNSANLAR İÇİN ŞEHİRLER TASARLAMAK
Kentsel dönüşüm yalnızca mühendislik veya tasarım sorunu değil, aynı zamanda bir toplumsal mesele. Güçlü bir kent yaratmanın yolu, sadece yapıları değil, o şehirde yaşayan insanları da dikkate almaktan geçiyor. Ancak geçmişte birçok kentsel dönüşüm projesi, yerinden edilmeye yol açarak toplumsal bağları kopardı. Daha etkili bir model, halkın yalnızca daha güvenli binalarda yaşamakla kalmayıp, çevrelerini şekillendirme sürecine de aktif olarak katılmasını sağlamalıdır.
Bu noktada şeffaflık büyük önem taşır. Dönüşüm projelerinin teknik ve finansal detayları kamuya açık olmalı, parklar, kamusal alanlar ve kültürel mekânlar da yapı güçlendirme süreçlerine entegre edilmelidir. En önemlisi, dönüşüm süreci mahalleleri yok etmek yerine, yerinde yenilemeyi teşvik etmelidir.

YAPAY ZEKÂ VE DİJİTAL İKİZLER İLE DEPREME DAYANIKLILIK
Yapay zekâ ve dijital ikiz teknolojileri, deprem risklerini ele alma biçimimizi kökten değiştirmeye başladı. Sensörlerle donatılmış binalar, anlık yapısal sağlık takibi yaparak deprem öncesinde ve sonrasında kritik veriler toplayabiliyor. AI destekli simülasyonlar, olası afet senaryolarını önceden modelleyerek daha güvenli şehirler tasarlamamızı sağlıyor.
Bu teknolojiler, yalnızca hasar sonrası iyileştirme süreçlerini değil, şehirleri önceden risklere karşı hazırlıklı hale getirmeyi amaçlayan yeni bir yaklaşımı temsil ediyor.