Melih Şimşek: Fabrikadan halka ev satan Consera inşaat sektöründe endüstrileşmeye öncülük ediyor
Akkon Çelik ve Akşan Yapı, inşaat sektöründeki 50 yıllık deneyimini Consera markası ile uluslararası arenaya taşıyor. Mooble House ve Homera alt markaları ile sektörde endüstrileşmeye öncülük eden Consera, şimdiye kadar projelerinin yüzde 70’ini yurt dışında gerçekleştirdi. “Fabrikadan Halka Ev” mottosu ile Türkiye’de inşaat sektörünü dönüştürmeyi amaçlayan Consera yakında İzmir ve Mersin’de de fabrika kuracak. Consera yılda 10 bin adet modüler konut üretmeyi hedefliyor. Türkiye’de inşaat sektörünün geleceğini ve Consera’nın hedef ve vizyonunu Consera Kurucusu ve Türk Yapısal Çelik Derneği TUCSA Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Melih Şimsek ile konuştuk.
Türk Yapısal Çelik Derneği Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Melih Şimşek şapkası ile bize anlatır mısınız? Modüler çelik yapı dendiğinde ne anlamalıyız? Kullanılan malzemeden yapım metoduna, bu yapıları genel hatlarıyla tanımlar mısınız?
Elbette, bizim daha çok tanık olduğumuz inşaat yapım yöntemi, bugün artık o yapım yöntemini geleneksel diye tarif edebiliyoruz çünkü aslında dünya bu konuda bir dönüşümün eşiğinde. Dünya dönüşmeye başladı ancak biz hem inşaat ihtiyacı çok olan hem de inşaatı çok seven bir ülke olarak bu trendin maalesef gerisinde kalmış durumdayız.
Yinede iyi bir fırsatımız var. Dünyada tüm iş birimleri endüstrileşmeye başladı. Endüstri 4.0 dediğimiz devrim birçok sektörü dönüştürürken inşaat sektörünün malzeme tarafını dönüştürdü. Müteahhitlik (yapı şekli) tarafı da dünyada dönüştürmeye başladı ancak Türkiye’de henüz başarılı olmuş sayılmaz. Ne demek istediğimi bir örnekle izah etmeye çalışayım. İnşaat sektöründe endüstrileşme en üst noktada yer alıyor. İnşaat sahasında yapılan çalışmalar ise ikinci plana itiliyor. Artık dünyada konut, okul, hastane, otel gibi yapılar, endüstriyel bir ortamda yani fabrikada imal edildikten sonra inşaat sahasına getirilerek monte ediliyor.
Dünyada bu kategori (off-site construction) yani saha dışı inşaat olarak tanımlanıyor. Dünya bu literatürde birleşti. Yani sahadaki işi minimize
ederek fabrika ortamında imal etmeye off-site construction deniyor. Off-site construction dediğimiz konseptte en fazla pay alan kısmı da modüler yapı olarak tanımlanıyor. Örneğin Çerkezköy’deki fabrikamızda bir yapıya ait profilleri üretip bunları sahaya gönderiyorduk. Sahada geri kalan işleri yapıyorduk ama artık profilleri bir hacim haline getiriyoruz. Pencerelerini, döşemesini, ıslak mekanlarını fabrikada üretiyoruz. Lojistik olarak taşıyabileceğimiz ebatlara getirdikten sonra dünyanın her noktasına sevk ediyoruz.
ENDÜSTRİYEL YAPILARDA MALZEME OLARAK ÇELİK VE AHŞAP ÖNE ÇIKIYOR
Endüstriyel yapıların dünyadaki gelişiminden bahseder misiniz? Endüstriyel yapılarda ne tür malzemeler kullanılıyor?
Endüstriyel inşaatlarda iki malzeme ön plana çıkıyor: Çelik ve ahşap. Endüstriyel yapılarda dünyada ağırlıklı olarak çelik kullanılıyor. ABD’nin belli noktalarında ise ahşap tercih ediliyor. Ahşap deprem riski olmayan bölgelerde tercih edilirken, Kaliforniya eyaleti gibi deprem riskinin yüksek olduğu bölgelerde modüler yapıların iskeletini çelik malzemesi oluşturuyor.
Demir çelik biliyorsunuz doğada en fazla bulunan element. Yerkürede tüm elementler içinde yüzde 70 pay ile ilk sırada yer alıyor. İşlenebilme kabiliyeti, bol olması, sürdürülebilirlik kriterleri içinde geri dönüşüme en uygun malzeme olması çeliği modüler yapılarda birinci malzeme olarak konumlandırıyor. Dünyada modüler yapı üreten firmaların yüzde 90’ı ticari sistem olarak çelik malzemesini benimsemiş durumda. Bizde yeni bir konu ama dünyada son 15 yıldır off-site construction inşaat sektöründe çok konuşuluyor.
İnternette inşaat konusunda bir arama yapsak, ilk üç maddeden birinin off-site construction olduğunu görebiliriz. Gelişmiş ülkelerde kalifiyeli çalışan eksikliği ve yüksek maliyetler, inşaat sektöründe endüstrileşmeyi bir bakıma zorunlu kıldı. Gelişmiş ülkeler barınma sorununda çözümün endüstriyel bir felsefeden geçtiğini görüyor. Aynen otomotiv sektöründe olduğu gibi inşaat sektöründe de yapılar, fabrikalarda imal edildikten sonra sahaya sevk edilecek.
Söz konusu dönüşüm ile çalışan maliyetleri ve inşaat sahası riskleri de düşürülüyor. Örneğin fabrika ortamında üretim yapıldığı için iklim koşullarından etkilenmeden 24 saat çalışmak mümkün olacak. Otomasyonun da üretime dahil edilmesi ile ışıklandırmaya ihtiyaç duymadan, karanlık bir ortamda fabrikalarda robotlar çalıştırılarak mobil evler üretilecek ve maliyetler düşürülecek.
TÜRKİYE’DE KONUT SEKTÖRÜNDE ÇELİK YAPI SAYISI ÇOK AZ
Türkiye’nin çelik yapı karnesiyle ilgili neler söylemek istersiniz? Örneğin Kahramanmaraş depremlerinin etkilediği bölgede yapıların yüzde kaçı çelik yapıdan oluşuyordu ve hasar oranı nasıl gerçekleşti?
Yaklaşık 20 sene olmuş Türk Yapısal Çelik Derneği’nde yönetim kurulu üyeliği yapıyorum. Bu dönemde başkan yardımcılığı görevim var. TÜİK istatistiklerine baktığımızda Türkiye’de toplam yapı stokunun maalesef yüzde 5’i çelik yapı ve bu yüzde 5’in de önemli bir oranını, yüzde 90-95’ini endüstriyel yapılar oluşturuyor. Çelik yapıları fabrika gibi depolama alanlarında tercih edilmiş ancak üst yapı dediğimiz konut, okul ve hastane gibi yapılarda çok az kullanılmış.
Türkiye’de inşa edilen AVM’lerin tamamının çatıları çeliktir ve büyük çoğunluğunun taşıyıcı sistemlerinde de çelik tercih edilmiş. Zaten geniş açıklıklı birtakım mekanlar yaratmak istiyorsanız, mecburen çelik kullanmanız gerekiyor.
Cumhuriyet sonrası Anadolu’da inşa edilen köprülerin birçoğu çelik köprüdür. Ancak son dönemde çelik köprüye örnek olarak bir tek, dünyada da büyük ses getiren Nissibi Köprüsü’nü örnek verebiliyoruz. Türkiye’de çelik yapı oranı çok düşük ama bu durumla ters orantılı önemli bir istatistik var. Türkiye demir çelik üretiminde dünyada yedinci, Avrupa’da ikinci sırada. 50 milyon ton üstü bir çelik üretme kapasitemiz var. Malzeme konusunda hiçbir sıkıntımız yok.
Sürdürülebilirlik açısından baktığımızda da Türkiye’nin büyük bir avantaja sahip olduğu görülüyor. Dünyada ham maddeden değil geri dönüşümden çelik üretiminde ilk sıradayız. Hurdadan çelik üretiyoruz. Çelik üretim kapasitesi yüksek birçok ülke demir cehveri ve maden işleterek çelik üretirken, Türkiye geri dönüşümle çelik üretiminde üst ligde yer alıyor.
Demir çelikte dünyada hurda ithalatında ilk sıradayız. Türkiye’nin bu konuda doğru yolda olduğunu düşünüyorum. Sürdürülebilirlik açısından geri dönüşüm çok önemli. Hurda ayrıştırıldıktan sonra ithal edildiği için de çevreye zarar vermiyor.
Kahramanmaraş depremlerinin etkilediği bölge ile ilgili Cumhurbaşkanlığı’nın yeni açıkladığı bir istatistik var. Bölgede yapıların yüzde 85’i geleneksel metotlarla inşa edilirken, çelik yapı oranının sadece yüzde 2.4 olduğu görülüyor. Bölgede taş yığma ve kerpiç yapılar da mevcut. Deprem sonrası Türk Yapısal Çelik Derneği’ne gönül vermiş mühendisler ile yapılan saha çalışmasında gördük ki, yüzde 2.4 oranındaki çelik yapıların tek bir tanesi yıkılmadığı gibi can kaybına da sebep olmamış. Ne yazık ki deprem ülkesi olan Türkiye’de çelik yapılardaki
bu oranlar çok düşük. Türkiye 40 yılda terörizmle kaybettiği canı, 40 saniyede Kahramanmaraş depremlerinde kaybetti.
Türkiye’de tüm fay hatlarının geçtiği noktalar tespit edilmiş durumda. Nüfusun yüzde 60’ından fazlası ana fay hatları üzerinde yaşıyor. Aslında Türkiye’de en büyük tehdidin deprem olduğunun çok iyi farkındayız.
ÇELİK HER İKLİM KOŞULUNA UYGUN BİR İNŞAAT MALZEMESİDİR
Türkiye’nin deprem ülkesi olduğu gerçeğini herkes biliyor. Buradan yola çıkarak Türkiye hangi yapı sistemlerini tercih etmeli? İklim koşullarını da göz önünde bulundurarak bu soruyu cevaplandırın, Türkiye’nin her bölgesinde çelik yapılar inşa edilebilir mi?
Çelik konstrüksiyon ya da modüler yapılar Türkiye’nin her tarafında uygulanabilir. Biz aslında çelik yapı, ahşap yapı, taş yapı ya da betonarme yapı dediğimiz zaman bir yapının taşıyıcı sisteminden bahsediyoruz. Bir yapının ana iskeletini oluşturan çelik de her iklim koşulunda kullanılabilir. Ancak inşaat sektöründe artık şu gerçeği görmek gerekiyor. Betonarme malzemesi geçtiğimiz yüzyılın önemli malzemelerinden birisiydi ama bu yüzyılın malzemesi değil.
Sürdürülebilirlik açısından değil. Sonsuz geri dönüşüm özelliğine sahip olması çelik malzemesini ön plana çıkarıyor. Hem depremsellik açısından hem sürdürülebilirlik açısından bir örnek vermek istiyorum. Japonya’nın Kobe kentinde 1995’te meydana gelen depremde 250 bin bina yıkılmış. Bu 250 bin binada yaşayan insanların tekrar yaşamlarına geri dönme süresi 2.5 ay ve 2.5 yılda ise yaraların tümü sarılmış. Bu nasıl olabilir diye araştırdığınızda yapı sisteminin çelik olduğu gerçeği ortaya çıkıyor.
Çelik yapıların tercih edilmesinin önündeki en büyük engellerden bir tanesi çelik malzemesinin pahalı olarak düşünülmesi. Bu noktada bir kavramı doğru oturtmamız lazım, bir yapının taşıyıcı maliyeti, tüm yapının sadece yüzde 25’ini oluşturuyor. Biz pahalı ya da ucuz karşılaştırması yaparken, aslında yüzde 25’lik orandan bahsediyoruz.
Yapının geri kalan yüzde 75’lik maliyetini tercih edeceğiniz malzemenin kalitesi belirler. Türkiye’de çelik karkas yapı ile betonarme karkas yapı maliyetinin başa baş olduğunu düşünüyorum. Yaptığımız analizler, endüstriyel üretimlerde çelik karkas yapının yüzde 20 daha ekonomik olduğunu ortaya koyuyor.
TOKİ DEPREM BÖLGELERİNDE ÇELİK KÖY KONUT PROJELERİ HAYATA GEÇİRDİ
Türkiye’de çelik yapı oranının bu kadar düşük olmasında kamu veya özel sektörün sorumluluğu var mı? Bu konuda ne söylemek istersiniz?
Türk Yapısal Çelik Günü’nde bir sunum yaptım. Katılımcıların büyük bir kısmı mühendislerden oluşuyordu. Sunumda çelik sistem ile 3 yılda bir milyon konut üretmenin mümkün olduğunu ortaya koydum. Türkiye’de hala betonarme ve çelik yapı tartışması sürüyor. Bu noktada kamunun hakkını teslim edeyim. Biz çok fazla kamu işleri yapan müteahhit bir firma değiliz. 2012’de Van depreminde bizi çağırdılar ve çelikten köy konutları üretmemizi istediler. TOKİ bölgede ilk çelik köy konut projesini hayata geçirdi. Ayrıca TOKİ’ye 4 adet çelik konstrüksiyonlu okul yaptık. Biz de sosyal sorumluluk projesi çerçevesinde bir okul inşa ettik.
Elazığ depreminde yine köy konutlarının önemli bir bölümünde çelik konstrüksiyon tercih edildi. Kahramanmaraş depremleri sonrasında da inşa edilecek 100 bin köy konutunun yüzde 50’nin çelikten üretileceği belirtiliyor. Bir STK gönüllüsü ve mühendis olarak deprem bölgesinde, tüm sosyal yapıların; okullar, hastaneler, itfaiye binaları, polis merkezleri yani kamuya ait yapıların çelik konstrüksiyon ile inşa edilmesini arzu ederim.
MARMARA DEPREMİ SONRASI HAFİF ÇELİK YAPILAR SEKTÖRÜ AÇILDI
Türk Yapısal Çelik Derneği çelik modüler yapıların yaygınlaşması konusunda yeterince rol üstleniyor mu? Bu konuda neler yapabilir?
Türk Yapısal Çelik Derneği’nin yakın tarihte yeni bir strateji toplantısı var. Orada derneğin artık bilgi misyonunu tamamladığını ve yapı tarafında özellikle modüler yapı tarafında rol alması gerektiğiyle alakalı bir kanaatimiz var. Çünkü dernek yaklaşık 20 yıldır daha çok akademik ve bilimsel noktada kaldı. Çelik yapılar inşa edilmesi noktasında yeterli girişimlerde bulunmadı. Artık bunu kıracağımızı düşünüyorum. Örneğin son 20 yılımıza baktığımızda çok üzülüyorum. Rızkımızın yüzde 75’ini yurt dışında bulmuşuz. Yani deprem ülkesi olan Türkiye’de bilgi ve becerimizi bu ülke için kullanabilmemiz gerekiyor. İnşaat sektöründe endüstrileşmiş bir firma olarak ülkemdeki depreme çare bir teknoloji getirmişiz.
1999 Marmara depreminden sonra Türkiye’de hafif çelik yapılar diye bir sektör açıldı. Hafif çelik yapılar kelimesini 2001’de inşaat sektörü literatürüne ben koydum. Bu kategoride Türkiye’de yüzlerce firma doğdu ama buna rağmen deprem ülkesi Türkiye’de okul, hastane ve yurt gibi kamu binalarının hiç olmazsa çelikten yapılması konusunda ilerleme sağlayamadık. Konut sektöründe zaten çok gerilerde kaldık.
ÇELİK YAPILAR İLE DEPREM BİR SORUN OLMAKTAN ÇIKARILABİLİR
Türkiye inşaat sektörünü hızlıca endüstrileştirirse ekonomik açıdan hangi avantajları sağlar? Türkiye’de inşaat sektörünün güçlü ve zayıf noktaları nelerdir?
Türkiye’nin inşaat sektörünü endüstrileştirmesi muazzam bir fırsatı da beraberinde getirir. Endüstrileşme ile birlikte çelik yapılar inşa edilerek hem deprem bir sorun olmaktan çıkarılabilir hem de başta Avrupa olmak üzere konut ihraç edilerek, ülkeye büyük bir katma değer sağlanabilir.
Afrika, Ortadoğu, Libya, Suriye, Irak ve Ukrayna gibi ülkelerde önümüzdeki dönemde inşa edilecek yapıların, kalıp, kereste ve beton kullanılarak inşa edilmeyeceğini hep birlikte yaşayarak göreceğiz. Dünya artık şunun farkında. Dünyadaki karbon salımının yüzde 36’sının kaynağı inşaat sektörü. Daha büyük iklim krizlerini önlemek için de inşaat sektörü endüstrileşmek zorunda.
DÜNYA İNŞAAT PAZARININ BÜYÜKLÜĞÜ BİR TRİLYON DOLAR
Türkiye’de inşaat malzemeleri endüstrisi çok güçlü. Ancak aynı şeyi müteahhitlik tarafı için söylemek çok zor. Türk müteahhitlerin dünyanın her tarafına çok iş yaptıkları algısı maalesef büyük bir yanılgı. Metodolojisini dünyaya kabul ettirmiş müteahhitlik şirketlerinin sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Dünya inşaat pazarının büyüklüğü bir trilyon dolar. Buradan yüzde kaç pay alındığına bakılmalı. Yoksa birkaç şirketin başarısı ile dünyada müteahhitlik sektörünü Türkiye yönlendiriyor algısını oluşturmak doğru bir yaklaşım değil.
Avrupa’da şu anda milyonlarca konut ihtiyacı var. Örneğin Türkiye’nin Avrupa’da konut üreten tek bir şirketi yok. Türkiye’de son 20 yılda binlerce konut üreten onlarca firma var. Bunların hiçbirinin Avrupa pazarında konut ürettiğini göremezsiniz. Çünkü Türk şirketlerin yapı metodolojisi geri kalmış. Türk firmaları bu yapı metodolojisi ile üst yapı işlerinde ancak az gelişmiş ülkelerde iş yapabilir. Artık Afrika ülkeleri de inşaat sektöründe sürdürülebilirliği ilk sıraya koydu.
MODÜLER YAPILAR İÇİN UZUN YILLAR AR-GE ÇALIŞMALARI YÜRÜTTÜK
Kurucusu olarak Consera’nın hikayesini genel hatlarıyla sizden dinleyebilir miyiz?
Dünyada ve Türkiye’de inşaat sektörü yeni bir evreye doğru ilerliyor. Fabrikanın içinde modüler inşa edilen yapılar, sahaya gönderilerek, sahadaki işler de minimize ediliyor. Endüstriyel ortamda üretilen modüler yapılar, tüm dünyada inşaat sektöründe trend topik noktasında. Biz de şirket olarak modüler yapılar konusunda çok Ar-Ge çalışması yaptık. İnşaat sektöründe yeni nesil diyebileceğimiz
modüler yapıları, geleneksel markalar altında değil de yeni bir marka ve isimle sunmayı uygun gördük.
Consera markası bu anlayıştan doğdu. Consera yeni nesil inşaat anlamına gelen İngilizce ‘construction’ (inşaat) ve ‘era’ (yeni dönem) kelimelerinin birleşiminden doğdu. Bu şirket 1971 yılında rahmetli babam tarafından kuruldu. 50 yıldan fazla bir geçmişe sahip olan şirket 2009 yılına kadar geleneksel inşaat ile var oldu. Ben 1990 yılında mühendis olarak mezun oldum ve 10 yıl babam ile birlikte çalışma
imkanı buldum. 1999 Marmara depremi şirketimiz için de bir dönüm noktası.
Geleneksel inşaat yöntemlerinden çelik yapılara gönüllü olarak şirketimizi çevirdik. 2000-2015 yılları arasında Türkiye dahil 32 ülkede 2.5 milyon metrekareden fazla çelik konstrüksiyon yapı inşa ettik. Söz konusu yapıların 1 milyon metrekaresini yurt içinde 1.5 milyon metrekaresini de yurt dışında hayata geçirdik. Yaptığımız büyük projeler ile bu alanda ciddi bir bilgi birikimi oluşturduk. Örneğin İzmir’deki ‘35. Sokak’ isimli 555 konutluk projemiz hala Türkiye ve Avrupa’da bir parsel içindeki en büyük çelik konut projesidir. Türkiye’nin ilk çevre sertifikalı konut projesi ödülünü de ‘35.Sokak’ aldı.
YENİ NESİL ULUSLARARASI BİR MARKA İÇİN CONSERA İSMİNİ SEÇTİK
Geliştirdiğimiz projeler ile modüler dünyanın aslında ne kadar geliştiğini gördük ve artık şöyle bir noktaya geldik. Bir şirketimiz üretirken bir şirketimiz uygulayıcı oldu. İkisinin deneyimini birleştirerek bir ‘çatı şirket’ oluşturmaya karar verdik. Zaman içerisinde fabrikada üreten ve sahada uygulayan iki şirket birleşerek, fabrikada üretim yapar hale geldi. Yeni şirketi Akkon Çelik ya da Akşan Yapı olarak adlandıramazdık. Yeni nesil uluslararası bir marka yaratmamız gerekiyordu. İşte Consera markası bu ihtiyaçtan doğdu. Consera markası 4 yaşında. Consera son 3 yılda gerçekleştirdiği projelerin yüzde 30’unu yurt içinde yüzde 70’ini ise başta Avrupa olmak üzere yurt dışında hayata geçirdi.
Türkiye’de fabrikada ürettiğimiz evleri Avrupa ülkelerine ihraç ediyoruz. Belçika, Hollanda ve Avusturya’da önemli konut projelerine imza attık. Örneğin Dominik Cumhuriyeti’nde Acun’a 230 odalı bir otel inşa ettik. Dominik Cumhuriyeti’nde inşa ettiğimiz otelin bütün malzemesi Türkiye’de üretildi ve orada sadece montajı yapıldı. Katma değer ülkemizde kaldı.
CONSERA’NIN AVRUPA’DA YEDİ VE GÜNEY AMERİKA’DA BİR SHOWROOM’U VAR
Consera’nın inşaat sektörüne yönelik ürün çeşitliliği hakkında kısaca bilgi verir misiniz? Modüler çelik yapılar sektöründe pazara hangi tip yapı
sistemleri sunuyorsunuz?
Consera’nın iki tip iş modeli var. Bir tanesi bir projeyi çelik veya modüler yapı olarak inşa ettiğimiz müheahhitlik. İkincisi de fabrika ortamında tüm üretim aşamaları tamamlanarak, dünyanın her tarafına sevkiyatı gerçekleştirilen modüler yapılar. Ancak burada bir yanılgıya düşmemek lazım. Türkiye’de son dönemde biraz da merdiven altı üretilen ve ‘tiny house’ olarak nitelendirilen modüler yapılardan bahsetmiyorum. Avrupa standartlarında üretilen modüler yapıları kastediyorum.
Avrupa’da 7 adet showroom’a sahibiz: Almanya, İsviçre, Avusturya, İngiltere, Hollanda, Slovakya ve İtalya. Bir tane showroom’umuz da Güney Amerika ülkesi Dominik Cumhuriyeti’nde bulunuyor. Otomobil üretir gibi fabrikada evlerimizi üreterek bu ülkelere gönderiyoruz.
MOOBLE HOUSE VE HOMERA İSİMLİ İKİ MARKAMIZ DAHA VAR
Consera markasının altında oluşturduğumuz diğer markalarımız konut sektöründe, insanlara kendi konutlarını üretmelerine fırsat tanıyacak. Consera markasının altında şu anda iki markamız mevcut: Mooble House ve Homera. Modüler ev markamız Homera’nın lansmanını ocak ayında yeni gerçekleştirdik. Homera markamız için şunu söyleyeyim. Marka çalışması iki yıl sürdü. Müşteri deneyimini oluşturmadan
marka lansmanı yapmıyoruz. Homera için Türkiye’de şehir bazlı, yurt dışında ise ülke bazlı bir pazarlama yapısı planlıyoruz. Çok iyi tasarımcılarla çalıştık. Türkiye’de resmi olarak şartnamelerde en küçük ev 29 metrekareden başlıyor. 5 artı 1’e kadar her türlü ev tipini üretebiliyoruz.
Türkiye’de şu anda çok ciddi bir konut krizi olmasına rağmen, talep çok düşük. İnsanların ev alabilecek finansman kaynağı yok. Örneğin eskiden ev yapmak diye bir kavram vardı. Son 30 yıldır Türkiye’de ev satın almak kavramı üzerinden gidiliyor. Bunun değişmesi gerekiyor. İnsanların yeniden arsalarını belirleyerek, ev yapabilecek konuma gelmesi lazım. Bugün Amerika’da 100 kişinin 30’u evini kendisi yapıyor. Bu oran Kuzey Avrupa ülkelerinde her 100 kişiden 50’ye yükseliyor. Avrupa’da paylaşım ekonomisi çerçevesinde bir araya gelerek kooperatifleşme yöntemi ile arsasını satın aldıktan sonra evini sipariş ediyor.
Endüstrileşme şöyle bir şey. Bir üründen daha çok ürettikçe fiyatı da düşüyor. Homera markasının Türkiye’de şöyle bir şey tetikleyebileceğini düşünüyoruz. Fabrikadan halka ev satışını mümkün kılacak. Nasıl tarladaki domateste aradaki aracı kaldırıldığında daha makul bir fiyata sofraya geliyorsa, inşaat sektöründe de aracı olmazsa fiyatlara yansıması olacak. Dünyaya baktığımızda da bugün trendin modüler yapılara doğru gittiğini görüyoruz. Otomobil üreticisi Japon Toyota ve Alman Porsche markaları, fabrika ortamında artık ev üretiyorlar. Dünyanın en zengin ismi
Elon Musk’ın robotik konut fabrikasını hizmete aldığını görüyoruz. Örneğin önümüzdeki dönemde inşaat sektörüne bir trilyon dolar ayıran Suudi Arabistan inşaat yapım yöntemini modüler yapı olarak belirledi.
CONSERA İLK AŞAMADA TÜRKİYE’DE ÜÇ FABRİKA İLE HİZMET VERECEK
Consera’nın önümüzdeki dönemde modüler çelik yapı üretiminde öngördüğü yatırım ve hedeflerden bahseder misiniz?
Akşan ve Akkon döneminde genellikle istihdamımız proje sayısı ile sınırlıydı. Biz özellikle 2018-2021 yılları arasında yeni sisteme geçiş yaparken, içe dönmeyi sonra tekrar büyümeyi planladık. Şu anda Consera’nın sabit 250 çalışanı var, şantiyeler ile birlikte 1000’den fazla çalışanımız bulunuyor. Consera 5 yıllık bir iş planı hazırladı. 2024’ün üçüncü çeyreğinde kapasite artırımına gidecek. Şu anda 500 konut olan kapasitesini 1.000 konuta çıkartacak. Türkiye’de üç farklı lokasyonda fabrika kurma planımız bulunuyor. Her bir fabrikamızın yatırım bedeli 20 milyon dolar civarında. Fabrikalar için ihracat yapılabilir lokasyonlar belirledik.
2025’te Mersin ve İzmir fabrikalarını devreye alacağız. Model fabrikamızı kurduk ve tüm süreçler işliyor. Yılda 10 bin konut üretilmesi hedefleniyor. Biz zaten şu anda fabrikalarımızda belli bir otomasyon kullanıyoruz. 2028’de otonom üretim sistemine geçmeyi hedefliyoruz. Güney Amerika ülkesi Dominik Cumhuriyeti’nde de 2025 yılında fabrika yatırımı ile üretime geçmeyi planlıyoruz. Böylece modüler
yapıların en büyük pazarı olan Amerika’ya daha yakın bir noktada fabrikamız olacak.