İletişim en genel anlatımıyla, kurumların hedef mesajlarını en doğru içerikle, en uygun zamanlamada, en efektif kanallar üzerinden hedef gruplara ve paydaşlara aktarmayı sağlayan stratejiler bütünüdür. Bu noktada itibar ve algılama yönetimini kapsayan iletişim; mevcut ve potansiyel müşteriler, kamu, kamuoyu, akademik çevreler, sivil toplum kuruluşları, kanaat önderleri, medya gibi tüm hedef grup ve paydaşlar nezdinde kuruma yönelik düşünce, bilgi ve duygusal tepkilerin yönetilmesinde kritik bir rol oynuyor.
Dolayısıyla kurumların iletişim süreçlerinin her aşamasının büyük bir titizlikle yönetilmesi gerekiyor. Elbette bu süreçte kurumların üst yönetiminin vizyonu, iletişimin önemiyle ilgili farkındalık düzeyi, bu çalışmaların yönetimi için kurulan takımların ve o takımların seçtikleri iletişim danışmanlığı ajanslarının yetkinlikleri büyük önem taşıyor. Şirketlerin kurumsal iletişim yöneticileri ve iletişim danışmanlığı ajansları doğrudan tepe yönetime bağlı olarak çalışan, şirketle ilgili en kritik kararların alınmasında ve bu kararların iletişim süreçlerinin yönetilmesinde rol alan profesyonellerdir. Aslında sadece bu yapılanma bile kurumsal iletişimin şirketlerdeki kilit rolünü net bir şekilde ortaya koyuyor.
İç ve dış paydaşlarla iletişimin belki de her zamankinden daha kıymetli hale geldiği pandemi döneminde markalar, iletişim danışmanlığı ajanslarının önemini bir kez daha hissettiler. İletişim ajanslarının risk yönetimi ve kriz iletişimi süreçlerini başarılı bir şekilde planladıklarını, paydaşlarla olan iletişimin sağlıklı yönetilmesine ciddi katkılar sağladıklarını, kurum içi iletişim çalışmalarına büyük destek sunduklarını, sosyal fayda sağlayan içerik ve projeler geliştirerek kurumsal itibara katkıda bulunduklarını ve çok daha fazlasını gördüler. İletişimin önümüzdeki dönemde çok daha kritik düzeyde önem kazanacağına ve ajansların değişen koşullara “adaptasyon” konusunda ne kadar hızlı olabildiklerine çok yakından şahit oldular. Bu farkındalığın sektörümüzün ülkemizdeki gelişimi adına çok önemli bir eşik olduğuna inanıyorum.

Aslında tüm sektörler açısından değerlendirdiğimizde biz iletişim danışmanlarının en çok zorlandığı noktanın, pek çok farklı alanda hizmet veriyor ve markalarımıza iletişimle ilgili her türlü konuda danışmanlık yapıyor olmamıza rağmen günün sonunda çalışmalarımızın sonuçlarının çoğunlukla medyada yer alan haber adedi, tiraj, erişim rakamı ya da sosyal medya takipçi sayısındaki artış gibi rakamlarla ölçülmeye çalışılıyor olması diye düşünüyorum. 15 yılı aşkın süredir iletişim danışmanlığı alanında çalışan biri olarak ekip arkadaşlarım ve farklı ajanslardan meslektaşlarımla da yaptığım konuşmalarda bu konuda önemli ölçüde mesafe kat etmiş olsak da maalesef henüz daha tam olarak algısal sorunlarımızı aşamadığımızı görüyoruz.
İnşaat sektörü açısından değerlendirdiğimizde de özellikle pandemi öncesi dönemde sektördeki iletişim anlayışının, yeni projeler için basın lansmanı, basın gezisi, dönemsel basın toplantıları gibi çok büyük oranda medya ilişkileri üzerine kurulu olduğunu görüyorduk. Pandemiyle birlikte bu çalışmaların çoğu yapılamaz duruma gelince ya da şekil değiştirince şirketler de iletişimin diğer boyutlarını sorgulamaya ve daha iyi anlamaya başladılar. Konvansiyonel ve dijital medya elbette tüm sektörlerdeki şirketler için çok değerli ve kabuk değiştirerek de olsa önemini korumaya devam edecek.
Kurumların mesajlarının geniş kitlelere ulaştırılması noktasında medyanın gücü yadsınamaz. Ancak biz iletişim danışmanlığı ajansları; marka iletişimi kapsamında markanın iş ve iletişim hedefleri doğrultusunda onlarla birlikte iletişim stratejisini belirleyerek yol haritasını çizen, bu doğrultuda iletişim planları hazırlayan ve uygulayan, bu planlar çerçevesinde markanın hedef mesajlarının hedef grup ve paydaşlarına ulaşması için uygun olabilecek tüm yol, yöntem, mecra ve alanları belirleyen, içerikleri iletişim stratejisine uygun biçimde şekillendiren kurumlarız.
Medya ve sosyal medya alanındaki çalışmaları profesyonel şekilde yürütürken bir taraftan da markanın sahada ya da online olarak hedef grup ve paydaşlarıyla buluşabileceği etkinlikleri, projeleri araştıran, geliştiren, markanın yer alacağı tüm platformlarda nasıl konumlanacağına dair danışmanlık yapan, riskli durumlarda riski yöneterek kimi zaman krize dönmesini önleyen ya da ani gelişen krizlerde doğru kriz iletişimi stratejileri ile markanın kurumsal itibarını mümkün olduğunca koruyarak krizden çıkmasını sağlamak için çalışan kurumlarız. Bu nedenle markaların iletişim danışmanlığı ajanslarının çalışmalarını bütüncül olarak değerlendirerek onlara her noktada sağladıkları katma değerin farkında olmaları ve iletişim çalışmalarını da bu şekilde çok daha geniş bir perspektifte değerlendirmeleri gerekiyor.

İletişim çalışmalarında; inovatif, samimi, dürüst, proaktif, hayatın içinde, ülke dinamiklerinin farkında ve sürdürülebilir bir iletişim dili kullanılması çok önemli. Günümüzde iletişim dünyası oldukça hareketli, her gün çok sayıda mesajla karşı karşıya kalıyoruz. Bu nedenle markaların bu mesaj trafiği içinden sıyrılabilmeleri, farkındalık sağlayabilmeleri ve unutulmamaları adına iletişimin sürdürülebilir olması kritik önem taşıyor.
Kamuoyu araştırma şirketi Strateji Co’nun Dünya Gazetesi işbirliği ile Türkiye genelinde gerçekleştirdiği Koronavirüs Gündem Araştırması’na göre; “duyarlı” markaları satın almayı tercih eden tüketicilerin oranı yüzde 65 düzeyinde. Bu noktada markaların geliştirdikleri ürün, hizmet, teknoloji ya da finansal kaynakları ile sorunlara karşı çözümün bir parçası olmalarının ne kadar büyük önem kazandığını görüyoruz. Dolayısıyla tüketicilerin artık marka tercihlerini yaparken çok daha hassas oldukları gerçeğinden hareketle, markaların sosyo-ekonomik konulara çok daha yüksek oranda dâhil olmaları ve bu doğrultuda sağlık, eğitim, çevre gibi hayata dokunan her alanda dünyanın ve yerel toplumların sorunlarının çözümü için yoğun olarak çalışmaları büyük önem taşıyor.
Markaların iletişim stratejilerindeki bir başka önemli nokta ise etkin paydaş iletişimi. Özellikle kriz dönemleri gibi tedirginlik ve belirsizliğin hâkim olduğu zamanlarda iletişim ihtiyacı her zamankinden daha çok artar. PwC tarafından 43 ülke ve 25 farklı sektörden 2 binin üzerinde şirketin üst düzey yöneticilerinin görüşleri ışığında 4 bin 500’den fazla krizin değerlendirmesi sonucu hazırlanan Küresel Kriz Araştırması 2019, krizden güçlenerek çıkan şirketlerin ortak noktalarından birinin iç ve dış şirket paydaşlarını kapsamaları olduğunu gösteriyor. Kriz iletişimi yönetiminin olmazsa olmazı olan “paydaşlarla kurulan çift yönlü, şeffaf ve etkili iletişim modeli” paydaşların kriz anında markanın yanında olmalarına büyük katkıda bulunuyor. Bu noktada markaların müşterileri, hissedarları, iş ortakları, tedarikçileri, çalışanları gibi ekosistemlerinde yer alan tüm iç ve dış paydaşlarıyla iletişimlerini her zamankinden çok daha güçlü tutarak bağlarını kuvvetlendirmeleri, birlik duygusunu hissettirmeleri, şeffaf bir şekilde ve düzenli periyotlarla bilgi paylaşımı yapmaları çok önemli.
PwC’nin Küresel Kriz Araştırması krizden sonra kendisini “daha iyi durumda gören” şirketlerin yüzde 93’ünün krize ekip olarak müdahale ettiklerini ortaya koyuyor. İyi bir ekip çalışmasının ne kadar önemli olduğuna dikkat çeken bu çarpıcı veri, işveren markası olmanın değerini ortaya koyuyor. Markaların kurum içi iletişim çalışmalarına ağırlık vermeleri, çalışanlarına da birlik ve beraberlik duygusunu aşılayarak onları motive etmeleri hem kurumsal sadakat hem de çalışmaların başarısı ve sürdürülebilirliği için büyük önem taşıyor. Markaların başarılarının nitelikli, motive ve mutlu çalışanlarla doğru orantılı olduğunu göz ardı etmemek gerekiyor. Bu konuda elbette liderlere de büyük rol düşüyor.